Farkimiz
Sorunu sor hemen cevaplansın.
farkimiz teriminin Türkçe Türkçe sözlükte anlamı
- FARK
- (Osmanlı Dönemi) Başın tepesi, baştaki saçın ikiye ayrıldığı yer
- FARK
- (Osmanlı Dönemi) Ayrılık, başkalık. Ayırma, ayrılma, seçilme
- fark
- Bir kimse veya nesnenin bir başkasıyla karıştırılmamasını sağlayan ayrılık; benzer şeyleri birbirinden ayıran özellik, başkalık, ayrım
- fark
- Ayrım
- fark
- Bir kimse veya nesnenin bir başkasıyla karıştırılmamasını sağlayan ayrılık, benzer şeyleri birbirinden ayıran özellik, başkalık, ayrım: "Aralarında sekiz, on yaş fark bulunmasına rağmen, iki akran gibiydiler."- R. N. Güntekin
- fark
- Çıkarma işleminin sonucu
- fark teorisi
- Borçlar hukukunda, ticari satımlarda satıcının temerrüde düşmesi halinde, alacaklının talep edebileceği tazminatın hesaplanma yöntemleriden birisi
- fark edilmeden
- bkz: farkedilmeden
- fark etmek
- Görmek, seçmek
- fark etmek
- Ayırt etmek
- fark etmek
- Anlamak, sezmek
- fark etmek
- Değişmek, başkalaşmak
- ortak fark
- Bir aritmetik dizide bir ögeyi elde etmek için ondan öncekine katılan sayı
İlgili Terimler
farkimiz teriminin Türkçe İngilizce sözlükte anlamı
- fark
- difference
It will not make much difference whether you go today or tomorrow.
-Bugün ya da yarın gitmen pek fark yaratmayacak.
There are some differences between British English and American English.
-İngiliz İngilizcesi ve Amerikan İngilizcesi arasında bazı farklar vardır.
- fark
- distinctness
- fark
- distinction
It is important for English learners to remember the distinction between 'fun' and 'funny'.
-İngilizce öğrenenlerin 'eğlence ve 'eğlenceli' arasındaki farkı hatırlamaları önemlidir.
- fark
- odd
Tom is well aware of the odds.
-Tom ihtimallerin farkındadır.
Tom noticed something odd.
-Tom tuhaf bir şey fark etti.
- fark
- undertaking
- fark
- matter
It wouldn't matter to me.
-Benim için fark etmez.
Even if it is true, it matters little.
-Doğru olsa bile çok az fark eder.
- fark
- (Gıda) gradient
- fark
- (Ticaret) spread
The cancer had spread to several organs.
-Kanser farklı organlara yayıldı.
- fark
- (Bilgisayar) variance
- fark
- divergence
- fark
- divaricate
- fark
- majority
- fark
- odds
Tom is well aware of the odds.
-Tom ihtimallerin farkındadır.
- fark
- contradistinction
- fark
- cachet
- fark
- differentiation
- fark
- gap
Society does not encourage relationships between people who have a large age gap.
-Toplum büyük bir yaş farkı olan insanlar arasında ilişkiyi teşvik etmez.
The age gap between them is rather large.
-Aralarındaki yaş farkı oldukça fazla.
- fark
- (Hukuk) discrepancy
- fark
- variation
- fark
- difference, disparity; distinction; discrepancy; contrast
- fark
- disparity
- fark
- contrast
- fark
- diversity
Diversity is what gives us strength.
-Bize güç veren şey farklılıktır.
- fark
- divergency
- fark
- dissimilitude
- fark
- in difference
- fark
- to notice
Tom didn't seem to notice any problems.
-Tom herhangi bir sorun olduğunu fark etmiş gibi görünmüyordu.
He's bound to notice your mistake.
-Onun hatanı farketmesi kesin.
- fark
- disproportion
- fark
- division
- fark etmek
- distinguish
- fark gözetmek
- discriminate
- fark etmek
- realize
It took him a while to realize the situation.
-Durumu fark etmek onun biraz zamanını aldı.
It took him only a few minutes to realize his mistakes.
-Hatalarını fark etmek onun sadece birkaç dakikasını aldı.
- fark yaratmak
- make difference
- fark edilir
- appreciable
- fark ayrılık
- discrepancy
- fark basıncı
- (Fizik,Teknik) differential pressure
- fark edilebilir
- distinguishable
- fark edilebilir
- discernible
- fark edilebilir
- distinguished
- fark edilir
- sensible
- fark edilmeyen
- unobtrusive
- fark etmek
- notice
Tom was too busy to notice what was happening.
-Tom ne olduğunu fark etmek için çok meşguldü.
I couldn't help but notice that you're in pain.
-Acı içinde olduğunu fark etmekten kendimi alamadım.
- fark etmek
- differentiate
- fark etmek
- pick out
- fark etmek
- make out
- fark etmek
- espy
- fark etmek
- matter
- fark etmek
- change
- fark etmez
- it doesn't make any difference
- fark etmez
- (deyim) does not count
- fark etmez
- it makes no odds
- fark etmez
- it's all one to me
- fark giderici vergi
- (Ticaret) countervailing duty
- fark gözetme
- segregation
- fark gözetmeden
- (Askeri) indiscriminately
- fark gözetmek
- differentiate (between)
- fark gözetmek
- differentiate between
- fark hesapları
- (Ticaret) variance accounts
- fark miniakımölçeri
- (Bilgisayar,Teknik) difference galvanometer
- fark yaratmak
- create the difference
- fark yoluyla tartım
- (Tıp) weighing by difference
- fark yükselteci
- (Bilgisayar,Elektrik, Elektronik) differential amplifier
- fark ödemeleri
- (Ticaret) deficiency payments
- fark ölçevi
- (Bilgisayar,Teknik) difference metric
- fark etmek
- spot
Snakes can be hard to spot.
-Yılanları fark etmek zor olabilir.
- fark etmeden
- without notice
- fark ettirmeden
- without notice
- fark, ayırtı
- difference, Book
- Fark etmez
- It doesn't make any difference, It doesn't matter, It makes no odds, It's all the one to me
- fark amplifikatörü
- difference amplifier
- fark atmak
- (deyim) beat the pants off
- fark atmak
- (Spor) outpoint
- fark atmak
- slam
- fark atmak
- (Spor) outscore
- fark atmak
- run away
- fark basıncı kontrolu
- differential pressure control
- fark basıncı kontrolü
- differential pressure control
- fark basınç manometresi
- differential pressure gauge
- fark basınç şalteri
- pressure differential cut-out
- fark denklemi
- (Bilgisayar,Matematik) difference equation
- fark detektörü
- (Elektrik, Elektronik,Teknik) difference detector
- fark değişiklik
- increments
- fark edilebilir
- perceptible, discernible
- fark edilebilir minimum sinyal
- minimum discernible signal
- fark edilemez
- indiscernible, imperceptible
- fark edilir biçimde
- distinguishably
- fark edilmeden
- without getting noticed
- fark edilmeden
- without being seen
- fark edilmek
- (deyim) come to somebody's attention
- fark edilmez bir biçimde
- unnoticeably
- fark etmek
- a) to notice, to perceive, to become aware of, to discern b) to realize c) to change d) to distinguish e) to matter
- fark frekansı
- difference frequency
- fark gerilme
- (Jeoloji) deviator stress
- fark giderici
- (Hukuk) countervailing
- fark giderici tazminat
- (Hukuk) compensatory indemnity
- fark giderici vergi
- (Hukuk) compensatory levy
- fark görmek
- see the difference
- fark görmek
- tell the difference
- fark gözeten
- respectful
- fark gözeten
- discriminative
- fark gözeten
- discriminatory
- fark gözeten
- discriminating
- fark gözetme
- distinction
- fark gözetmeden
- alike
- fark gözetmek
- to practice favoritism, discriminate
- fark gözetmek
- differentiate
- fark gözetmek
- treat differently
- fark gözetmek
- discriminate against smb
- fark gözetmek
- to discriminate, to differentiate (between)
- fark gözetmeksizin
- indiscriminatingly
- fark gözetmeksizin
- promiscuously
- fark gözetmeme
- identification
- fark gözetmeme
- (Ticaret) nondiscrimination
- fark gözetmeyen
- nondiscriminating
- fark gözetmeyen
- indiscriminate
- fark kuvvetlendirici
- (Elektrik, Elektronik,Teknik) difference amplifier
- fark psikolojisi
- (Pisikoloji, Ruhbilim) differential psychology
- fark sargısı
- differential winding
- fark sıcaklığı
- differential temperature
- fark yaratmamak
- make no difference
- fark yemek
- take a beating
- fark yemek
- be outpointed
- fark yemek
- score under
- fark yemek
- be outscored
- fark ödemek
- pay the difference (in price)
- fark ödemek
- pay the difference
- farklar
- (Bilgisayar) differences
As an Englishman, he is particularly sensitive to the differences between English and American usage.
-Bir İngiliz olarak, o, İngiliz ve Amerikan kullanımı arasındaki farklara özellikle duyarlı.
A musician can appreciate small differences in sounds.
-Bir müzisyen seslerdeki küçük farkları anlayabilir.
- ince fark
- nuance
- ancak algılanabilen fark
- (Bilgisayar) just discernible difference
- belirgin bir fark
- a marked difference
- birdenbire fark etmek
- catch
- geçici fark
- (Ticaret) temporary difference
- ince fark
- subtlety
- olumlu fark
- (Ticaret) favourable variance
- simetrik fark
- (Matematik) symmetric difference
- sonlu fark
- (Matematik) finite difference
- temel fark
- main difference
- yeterince fark gözetmeyen
- sweeping
- önemsiz (fark/derece vb)
- nominal
- ancak farkedilebilir fark
- (Pisikoloji, Ruhbilim) just-noticeable difference
- arada dağlar kadar fark olmak
- far apart
- arada dağlar kadar fark olmak
- to be far apart
- arada dağlar kadar fark olmak
- be far apart
- aralarında dağlar kadar fark olmak
- be poles apart
- aralarında dağlar kadar fark var
- (Konuşma Dili) They are as different as black and white./They are as different as chalk and cheese
- aralarında dağlar kadar fark var
- there is no comparison
- büyük fark
- wide difference
- bıçak sırtı kadar fark
- a hair-breadth's difference
- dünya kadar fark
- vast difference
- ince fark
- shade
- ithalatta fark giderici vergi
- (Hukuk) countervailing duty in respect of imports
- küçük fark
- minor difference
- küçük fark
- nuance
- mevki fark giderme katsayısı
- (Askeri) reduction coefficient
- olumsuz fark
- (Ticaret) unfavorable variance
- pek fark yok
- not much to choose
- standart fark
- (Pisikoloji, Ruhbilim) standard difference
- yatay fark
- (Ticaret) horizontal spread
- çok büyük fark
- vast difference
İlgili Terimler
Kitaptan sorunu tarat hemen cevaplansın.